Hakkımda

Fotoğrafım
Yaşam, yaşanmışlıkların yaşanılandan öteye gidebilmesidir.

Bizde de böyle..

Adını ilk, başrolünü oynadığı bir sansasyonda duymuştum. Örnek verilen bir olayın mağdur tarafıydı. Sonra unuttum. Aradan aylar geçti adını bu kez gelişigüzel duymaya başlamıştım. Umrumda olmamıştı. Facebookda ara ara denk gelmişliğimiz de olmuş, farkedememiştim.
Aradan bir kaç ay daha geçmişti. 25.06.2011 cumartesi gecesi sokağa çıkacak, arkadaşlarımla buluşacaktım. Hatta bana ayarlamaya çalıştıkları çocuğa görücüye çıkacaktım. Tam arkadaşlarımla yeni buluşuvermişken başka bir kuzudan gelen telefonu kıramadım, ona da uğradım.
Karinin kaçak duman altı köşesinde oturan bir grup genç alttaki hatunun memelerini hangi açıdan daha rahat keserizin muhasebesini yapıyordu. Hepsini tek tek sahte gülücüklerle selamladım. Bir çok şeyin olduğu gibi, bir çok kişinin de zerre umrumda olmadığı bir boşvermişlik dönemindeydim. İçince herşey güzeldi. Hayat bana güzeldi çetin geçen bir kışın ardından! Velhasıl..
Adını bir kez daha tokalaşırken duydum. 'Eheh evet facebookda karşılaştık' gibi kem küm, kısa, saçma, anlamsız, bitse de gitsek diyaloğu oluştu. Zıpladım kendi ekürimin yanına. Onlara memelerle bol şans dileyerek kalktım yanlarından olağanca hızımla. Topuklularımı tahta zeminin üstünde müziğe inat takırdata takırdata gidecekken göz göze geldik sevdiceğimle gerçek anlamda. Ama öyle ilk görüşte aşk olanından değil. Baya baya tipim değildi hatta. Yeryüzü garip bir işaret yollamaya çalışır gibiydi. Direndim. Saçmaladın, gerçekten saçmaladın, git kendini çok sevdirmeden diyerek kaçıverdim.
Yeniden diğer arkadaşlarıma döndüm. Elektrikler kesildi bi ara sokaklara döküldük. Çingeneler çaldı biz oynadık. Gece sabaha yanaşırken evli evinde, köylü köyünde sevgili koyunda, yalnız yastıkta uyudu gitti.
Bir kaç gün geçmeden uçtum gittim yabancı memleketlere. Havam değişti. Modum düzeldi. Girdiğim her yeni sokağa aynı dileği dileyerek girdim. Binlerce sokak gezdikten sonra döndüm geri kürkçü dükkanıma.
30.07.2011 cumartesi gecesi yine aynı şahsımuhterem can ciğer kuzu sarması arkadaşım aradı beni. Özleşmiştik. Buluştuk. Yanımdaki pretty blonde kız arkdaşım onlarla pek takılmak istemediğinden kısacık kalmıştık manyetik alanına kapıldığım sevdiğimin yanında. Ya Rab! O da nesiydi! Bedenim resmen hiç tanımadığı bir erkeğin yanına doğru itiliyordu. Suratına bakınca sesini duyunca zerre hiçbir his uyandırmayan bu adam, bedenimi karşı koyamayacağım bir güçle kendine çekiyordu herşeyden habersiz. Çünkü o kendi davasında hırpalanmış, yorulmuş, nefsini dinlendirme derdindeydi. Gece hemen ayrılmıştı yollarımız lakin sabahında çok geçmeden bizi bir araya getirmek için start veren kader iş başındaydı. Akabindeki tüm günlerde de..
Gel zaman git zaman, haha ha, hihi hi, derken, yarın geçer diye düşündüğüm duygularımı her geçen gün dinginleştirmekte zorlanır olmuştum. Yeni arınmıştım kışın çetrefilinden. Yalnızlığımı kabullenmiş, iç huzuruma kavuşmuş, gelecek 5 yılın planını yapmıştım. Lakin:
Ne demişti Lennon bir kez daha hatırladım. 'Hayat, biz gelecek için planlar yaparken başımızdan geçenlerdir.' Başımdan geçecek en güzel şeymiş meğer yıllarca aynı insanın etrafında olup ismini dahi duymadığım, bütün kış benimle aynı insanın omzunda ağlamış ama kokusunu bile almadığım adam! Kader artık birbirimizi hak ettiğimize kanaat getirene kadar karşılaştırmamış bizi.
27.08.2011 yine bir cumartesi gecesi dokunmuştu ilk kez parmaklarımız birbirine. Sanki bütün kelimeleri silmişlerdi yeryüzünden. Kalanları da tükürüğü çekilmiş dilimizle söylemek zor geliyordu. Sımsıkı sarıldık. Konuşamadık.