Hakkımda

Fotoğrafım
Yaşam, yaşanmışlıkların yaşanılandan öteye gidebilmesidir.

duvar

 
Aramızda bir duvar
itsen yıkılmaz,
örsen uzamaz,
Aramızda bir duvar
zıplasan aşılmaz,
yaslansan ısıtmaz,
Aramızda bir duvar
harç sürülmez
boya tutmaz
Aramızda bir duvar
ses geçirmez
resim asılmaz
Aramızda bir duvar
geçit vermez,
verse geçilmez...

29.03.2010 20:27:27

ev-len-mi-yo-rum

Düğünlerden nefret eden ben ,çok yakın bir arkadaşımın düğün videosunu izlerken gözyaşlarımı siler yakaladım kendimi. Düğüne hazırlık aşamalarını muhteşem bi formatta hazırlamış otelin fotoğrafçısı. İmrenmemek olası değil. Ortamdaki evli bekar her hatunun içten dıştan 'Vay bee' iniltilerini duydum.. Bi yandan arkadaşımın mutluluğuna hüzünlenirken öbür yandan da 'Acaba bigün bende?' sorusuyla irkilirken buluverdim kendimi. Bir gün ben de..
Facebook'da gelin damat fotoğraflarının yeri yeni doğmuş bebek fotoğraflarıyla dolalı beri içimi tahammül edilemez bir stres sardı. Bu bebeklerin sünnet fotografları koyulduğunda da ben hala 'Acaba bir gün ben de!' sorusunu mu soracağım diye düşünmekten kendimi alıkoymayı denedim.Koyamadım.
Memlekete gidince  'Nasılsın?'dan önce gelen ilk soru 'Eeee?' ile başlayan 'Damat yokmu?' sorusu da cabası! 'Vakti geldi.' 'Gözünü dört aç.' 'Elini çabuk tut.' 'Hala bulamadın mı?'  'Koca İstanbulda bulamadıysan!' 'Yok mu arkadaşlarının arkadaşları?' 'Birine de evet de.' ' Bu kadar seçici olma.' 'Evde kalıcaksın.' cümlerinin hangisinde anlatım bozukluğu vardır? A.) Bence hepsi bozuk. Vakti saati dolmadan olmaz diyen bu zihniyet neden bir de 'Vakti saati geçiyor' der anlayabilmiş değilim. Kafam çok karışık. Vakti saati geçti mi, dolmadı mı? Beni biri aydınlatsın, lütfen.
Profil fotolarındaki hızlı değişimler, her yıl taktığım çeyreğin sayısının artması, çay bahçelerinde artık evli arkadaşlarımla takılıyo olmam, aileye karşı duyulan 'Ya mürvetimi görmeden ölürlerse'  dedirten sinsi vicdan, ev arkadaşıyla ev kredisine girememek diye uzayıp giden bir listenin tam da ortasında miğdeme giren kramp sinirlerimi bir kat daha zıplatıyor.
Şimdi kabul edelim lütfen. Evlilik tıpkı Zara'daki hırkayı almak ya da alamamak gibidir. Tam da aradığın hırka o dur aslında ama çok da pahalıdır. Alsam mı almasam mı diye düşündüğün süreçtir evlilik. Alırsan çok güzel bir hırkan olacak, havandan geçilmeyecek, seni sıcak tutacak ama modası geçince de dolabından dahi çıkarmak istemeyeceğin bir hırka! Şimdi sırf ilişki durumumu 'evli' yapacağım, pedere torun sevdireceğim, arkadaşlarımla çift toplaşmaları yapacağım diye de evlenemem. Haksızmıyım?
Elleri kırış buruş olsa, göz torbaçıkları çukurlaşsa, tüm dişleri dökülse, donuna da kaçırsa hala  aynı dili konuşabileceğim bir çift göz bulana kadar 'Durun, bu nikah kıyılamaz!'.  Müsadenizle ben gözümü dört açıp, elimi çabuk tutmaya gidiyorum!

kurbağa


'Öptüğüm hiçbir kurbağa prense dönüşmedi' dediğimde 'Her kurbağa öptün diye prens olmaz.' dedi bir arkadaşım. Belki ben de kurbağa peşinde koşturan prenses olmaktan vazgeçmeliyim. Bugün dersimde 'Evde kim bulaşık yıkar?' diye sorduğumda yeni yetme veletlerden 'Bulaşık kız işi, ben yıkamam' tepkisini aldım. Ağaç yaşken bu kadar kadına bağımlı yetişiyorsa, büyüdüğünde de kendini taşıyacak güce sahip olamayacak demektir. Bulaşığı kadın yıkasın, çamaşırı kadın assın, evi kadın süpürsün, sıpayı kadın doğursun, mamayı kadın pişirsin, işe gitsin, deforme olmasın, libidosu hep yüksek olsun, en ucuz giysilerle en şık o dursun, az sürünsün çok kırıtsın, az konuşsun çok dinlesin yani kadın dediğin bilsin ki tembellikten evrimini bile tamamlayamayan erkek, kurbağalığının farkındalığında ve bizi prens olucam vaadiyle kandırarak komplekslerinden arınmaktadır. Ve biz kadınlar, göz göre göre bir kurbağayla geçecek ömrümüzü kendimize dahi itiraf edemeden 'ya mutlu sonla biterse' diye erkeğimizi  sonsuz sevmeye ve sınırsız öpmeye devam ediyoruz.

28.10.2010

oda

26.06.2010 00:49:28
küçücük oda içinde dönüp durduk.
sığamadık, sığdıramadık geçmişi içimize.
sen gitmemek için direnirken bi ayağın kapıda,
ben git diye söylenirken içim kal diye yalvarıştaydı.
senin miğden bulanıyor ben kusuyordum..
sen yalanlar söylüyordun ben bedelini ödüyordum..
benim sukunetime sebep değildi engeller.
ki onlar en aşılabiliriydi hayatımın.
sustum.
konuşsam incinecektin diye sustum.. 
sen hep beklediğim,
en yanlış zamanda gelen en doğru insandın.
seni incitemezdim..

harika pazarlar

 

25.04.2010 15:34:46
dün gece aşkın peşinde koşarken geç vakit yorgun düştüm, uykuya bıraktım kendimi. (aşk mı? yoktu yine) neyse. sabah henüz uykumu tam alamamışken simitçinin gazabına uğradım. evet bi pazar kahvaltısında kızarmış ekmeğin yanında simit de iyi gider diye açtım gözlerimi. koştum cama. sesin hangi yönden geldiğini anlamaya çalıştım. dur böyle olmayacak en iyisi dışarı çıkmak dedim. elimi yüzümü bile yıkamadan pijamalarımla fırladım sokağa simitçi tam köşeden dönerken seslendim fakat dün şarkılara eşlik ederken fazla abartmış olmalıyım ki sesimi kendime duyuramayacağım kadar kısılmıştı:( ve simitçi gür sesiyle 'taze simittt, çıtır simit' diye sokağı inletmeye devam ediyodu. ben simite çıtır demem o simit benim olmadıkça..bu halde don saçak koşturmayım sokak ortasında diyerek boynumu büktüm bozukları cüzdana geri koydum. tam içeri girecektim ki üst kat kedi tapar komşumuz elinde ciğer parçasıyla kedicikleri beslemeye çıktı.konu komşuya rezil de olduk üstüne. neyse uykuma kaldıım yerden devam etmek üzere yatağa uzandım. ev arkadaşım uyandı. hemen ben de kalktım ona sofrayı kurma talimatı verdim kendim gittim köşedeki simitçiden iki simit aldım. marketten domates aldım. ekmek kızarttım ,domatese zeytinyağı döktüm, çaya bergamot kattım, ekseni açtım, kahvemi içtim, çikolatamı yedim, kahvaltı sofrasında 3.5 saat oturduktan sonra şimdi de günü caddebostan sahil turuyla tamamlamak üzere dışarı çıkyorum. herkese mutlu pazarlar.
 

dokun(un)

Çok kısa yaşanmışlıkların ardından kalan nesneler yerini uzun yıllar süren yaşanmışlıklara bırakır. Onlar orada öylece dururken sizin yanı başında uyuduğunuz geceler, yanından geçip gittiğiniz günler birikir. Dokunsanız hissedemezsiniz ama dokunmadan da duramazsınız. Her gün yoğunlaşan kederiniz zamanla duyarsızlaşır ve siz daha kolay nefes alabilir olursunuz. Siz asla bitmeyecek sanırken reddettiğiniz tüm söylenenler haklı çıkar. Geçecek diye kendinizi teselli ettiğiniz tüm avuntular yerini sıradakilere bırakır. Sırada, yeni bi acıya dayanabilecek yüce bir güç vardır sizi bekleyen ve ancak yeniden kırılabilir hale geldiğinizde sizi yerle bir edebilir bu duygu artık. Ve bunu geçekleştirebilecek daha üstün bi güç de henüz yeryüzüne inmemiştir. Şimdi hiç olmadığınız kadar özgürsünüz. Nesneler yerli yerinde durmaya devam ederken siz parmak ucunuzdan akan hayatın ritmine tutulur, yanlarına koyulacak daha yeni nesneler arar durursunuz.. kimini onlar unutur, kimini siz zorla alırsınız, kimi sizden habersiz size verilir kimini de siz sorar alırsınız. Ve nesneler birikir. Parfüm kokulu bi tişört, sticker, cd, bira kapağı, mantar, bitmiş çakmak, kullanılmış peçete, bonibon kutusu ve yığınla fotograf.. . Dilediğiniz kadar dokunun onlara çünkü Hiçbiri sizi incitemez. Aşk sizi hiç olmadığınız kadar güçlü kıldı ya artık özgürsünüz. kimse size dokunamaz! Dokunsa da hissedemez. Şimdi bu yüzden gidin ve tüm o yaşanmışlıklara siz dokunun.
15.11.2009

bavul

 

ne saçmadır toplanmış bir bavula 'kal' diye yalvarmak. o bavul çoktan biletini almışken sizin ona sunmakta ısrar ettiğiniz yatak altı yada dolap üstünü mesken tutma fikri itici gelecektir. çünkü o bavul hangi otobüsün bagajında olacağını gayet iyi biliyodur. nereye gideceğini de.. bırakın gitsin. ve dileyin ki.. gittiği yerde içine taşıyıp kaldıramayacağı öyle bi yük koysunlar ki anlasın dolabın aynı dolap yatağın aynı yatak olduğunu..





03.02.2010 21:52:27

gereksiz

30.01.2010 23:33:29
herşey tekdüze gider gibi..
ama herşey hergün biraz daha fazla..
daha yüksek sesi..
sonra hiç beklemediğin bi anda kesinti..
geçmiş hala dişlerini gacırdatmakda..
şimdi herşey flu.. olabilidiğince sakin... zararsız.. yumuşak..
ama geçmiş hala düşlerini yoklamakta..
gelecek çok daha yakınında..